Ne çok tahrik oluyorsunuz?,2 Temmuz 1993 Sivas olayları
Sivas... Yıl 1993, günlerden 2 Temmuz... O gün, tıpkı Gabriel Garcia Marquez´in "Kırmızı Pazartesi" isimli romanında olduğu gibi hemen herkesin bildiği, adım adım gelişen bir cinayet işlendi
FEZA KüRKÇüOğLU
Sivas... Yıl 1993, günlerden 2 Temmuz... O gün, tıpkı Gabriel Garcia Marquez'in "Kırmızı Pazartesi" isimli romanında olduğu gibi hemen herkesin bildiği, adım adım gelişen bir cinayet işlendi. Fütursuzca, korkusuzca sokakları dolduran karakalabalıklar, sonunda amaçlarına ulaştılar: Cehennem Ateşi'ni yaktılar.
Katliamdan iki gün önce Sivas'ta dağıtılan "Müslüman Kamuoyuna" başlıklı bildiri, olayın nasıl tezgâhlandığını açıkça göstermekte:
"Aydınlık gazetesi denilen bir paçavrada, mel'un Rüşdi'nin figüranlığına soyunan, dünya emperyalizminin gönüllü uşağı Aziz Nesin, aynı şekilde, Kur'an'ın korunmuşluğuna dil uzatmış, Hazret-i Peygamber (S.A.V.)'in aile hayatını (hâşâ) bir genelev ortamına benzetmiş ve ümmetin anaları olan hanımlarına (hâşâ) fahişe deme cür'etinde bulunmuştur. (...) "Salman Rüşdi köpeği Müslümanlar'ın çok az olduğu kâfir bir ülkede korkudan sokağa çıkmaya bile cesaret edemezken, onun yerli uşağı Aziz Nesin köpeği, yanında kendisiyle beraber bir ekiple birlikte, şehrimiz Valisi tarafından davet edilip, şehirde adeta Müslümanlar'la alay edercesine gezebilmek-tedir. (...) Kâfirler şunu iyi bilmeli ki:
İslâmın Peygamberi'ni ve kitab'ın izzetini korumak için, bu uğurda verilecek canlarımız vardır. Gün, Müslümanlığımızın gereğini yerine getirme günüdür."
"CEHENNEM ATEŞİ BU..."
2 Temmuz'da Aziz Nesin'in de aralarında bulunduğu çok sayıda yazar ve sanatçı, Pir Sultan Abdal Şenlikleri için Sivas'ta toplanırlar. Yukarıdaki ve buna benzer diğer bildirilerle "Cihaf'a çağrılan karakalabalıklar, "Müslümanlıklarının gereğini yerine getirmek için" Cuma namazının ardından sokakları doldururlar. Saat 13.30'da küçük bir grubun yürüyüşüyle başlayan olaylar, Hükümet Konağı'nın taşlanması, Kitap Fuarı'nın yerle bir edilmesi ve Atatürk heykeli ile Pir Sultan Abdal heykelinin tahrip edilmesiyle büyür. Katiller, şenliğe katılan konukların kaldığı Madımak Oteli'nin önüne geldiklerinde sayıları on bini geçmektedir. Saat 19.30 sıralarında otel, "Cehennem ateşi bu..." sloganları arasında ateşe verilir. Otelde bulunanların bir kısmı arka kapıdan kaçmayı başardıysa da içerideki 33 aydın ve otel görevlisi 2 kişi yaşamını yitirdi. Otelin dışındaki kalabalıktan da 2 kişi açılan ateş sonucu öldü...
Saatler öncesinden başlayan olayları önlemek adına yapılanlar yetersiz kalmış, katliam sonrası sorumlu hemen herkes birbirini suçlamıştı. Aziz Nesin'i bahane ederek bu topraklarda işlenmiş en büyük toplu kıyımı, katliamı gerçekleştirenleri seyredenlerin demeçleri ise tarihe ibret belgesi olarak geçecekti.
"TÜRKİYE HİÇ İRAN, CEZAYİR OLUR MU?"
Hatırlayalım... Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı, Doğru Yol Partisi (DYP) Başkanı Tansu Çiller Başbakan, Sosyaldemokrat Halkçı Parti (SHP) Başkanı Erdal İnönü Başbakan Yardımcısı...
İşte, katliamın ardından söylenenler... Başbakan Tansu Çiller, 3 Temmuz günü şöyle demekteydi: "Çok şükür, otel dışındaki halkımız bu yangından zarar görmemiştir!.. Halktan kimsenin burnu kanamamıştır ve ölenler de çıkan yangından boğularak ölmüşlerdir. Olayı bu kadar büyütmek yanlış, bir futbol maçında da bu kadar insan ölebilirdi."
Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü ise 4 Temmuz'da verdiği şu demeçle sorumluları açıklamıştı: "Olaylara geç müdahale edilmesinde Cumhurbaşkanı Demirel, Başbakan Çiller ve Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş'in de benim kadar sorumluluğu var..."
Katliamı "Aziz Nesin"in "tahriklerine" bağlayarak açıklayanlar; yani hükümet ve utanmazca yalan yayın yapan basın, katliamı "anlaşılır" kılmak için elinden gelen bütün çabayı gösterirler. Ancak ne yaparlarsa yapsınlar hâlâ "mızrak çuvala sığmamaktadır". Bu bir katliamdır. Öncelikle bu katliamı yapanları lanetlemeyip, "ama"h, "fakaflı açıklamalar, yorumlar getirenlerin maskesi tarih karşısında düşmüştür. Çünkü, katilleri savunmanın aması, fakatı olamaz!...
Katliamı gerçekleştirenlerden bir grup yakalanır, yargılanır ve çeşitli cezalara çarptırılır. Ya katliamı seyredenler, yıllardır bu ve bunun gibi katliamlara ortam hazırlayanlar... Onlar hâlâ aramızdalar.
Aziz Nesin, 2 Temmuz 1994'de, Express dergisindeki söyleşisinde şöyle diyordu:
"Aydınlarımız ah-vah edebiyatı yaparak sokaklarda 'Türkiye İran olmayacak' sloganları attılar. Türkiye hiç İran, Cezayir olur mu? Türkiye, Türkiye olur, gerici bir Türkiye olur. İşin kaynağına inmek lâzım. Aydınlarımız katliama katılanların cezalandırılmasını istiyor sadece. Onlar cezalandırılırsa Türkiye kurtulacak mı? Asıl tepki gösterilecek olan yıllardan beri izlenen politikalar ve politikacılardır. Bizler düşünen bir toplum değiliz, o nedenle eğer bir çıkış yolu aranacaksa düşünmeyi öğrenmeli ve duyarlı olmalıyız. Ancak ne yazık ki şu ana kadar iyiye ve güzele yönelik hiçbir gelişme yok. Tüm bunlar ülkemizde daha onlarca Sivas, onlarca Ma-raş olayı yaşanacağının göstergesidir."
16 Şubat 1969'da Taksim Meydanı'nda... 7 Temmuz 1969'da Kayseri'de...
24 Temmuz 1969'da Konya'da...
1 Mayıs 1977'de yine Taksim Meydanı'nda... 16 Mart 1978'de Beyazıt Meydanı'nda...
3 Eylül 1978'de Sivas'ta...
25 aralık 1979'da Kahramanmaraş'ta...
4 Temmuz 1980'de Çorum'da...
2 Temmuz 1993'te Sivas'ta...
12 Mart 1995'te Gazi Mahallesi'nde...
Liste uzayıp gidiyor. Bütün bu "olay"ların gerçek failleri, yönlendiricileri hâlâ meçhul!..
Bütün bu "olay"ların hemen hepsi için "sorumluların" yaptıkları açıklamalarda ortak bir neden göze çarpmakta: Tahrik... Şimdi, bu katliamları gerçekleştirenlere soruyoruz: Ne çok tahrik oluyorsunuz?..
Böyle buyurdu necip köşe yazarları
Aziz Nesin'in bir süreden beri yaptığı konuşmaların büyük çoğunluğumuzca hoş karşılanmadığı muhakkak.
Altan Öymen / Milliyet, 4 Temmuz 1993.
Önce, Aziz Nesin'e "artık dur" demek gerekiyor. Yalçın Doğan / Milliyet, 4 Temmuz 1993.
Olayların tetiği Aziz Nesin'in provokasyonu ile çekiliyor ve başka provokatörlerin de olayların içine girmesi ve devletin acziyle beslenerek, Madımak Oteli'nin kundaklanmasına ve 35 kişinin yanarak ve boğularak can vermesine işler varıyor...
Cengiz Çandar / Sabah, 4 Temmuz 1993.
Komik hikâyelere imza atan yazar Aziz Nesin, bu defa izleri uzun yıllar kalacak bir trajedinin kahramanı oldu. Sivas'ta ilk elde 35 kişinin ölümü, çok sayıda kişinin de yaralanmasıyla sonuçlanan arbede, onun merkezinde bulunduğu yoğun tahriklerle meydana geldi.
Fehmi Koru / Zaman, 4 Temmuz 1993.
Sivas'ta Aziz Nesin'i (o istediği kadar inkar etsin) Allah korumuş... Büyükgeçmiş olsun. Başına bir kaza gelseydi, yer yerinden oynardı. Biliyoruz. Ama şimdi, ölen 35 vatandaşımız için kimsenin tırnağı bile oynamayacak. Onu da biliyoruz...
Rauf Tamer / Hürriyet, 4 Temmuz 1993.
'Düşünce hürriyeti' etiketi altında gereksiz tahrikler yapan, en gelişmiş demokrasilerde bile provokasyon olarak kabul edilebilecek davranışlarda bulunan kimseler, Sivas'ta ortaya çıkan bu sonucu dikkatli bir şekilde değerlendirmek zorundadır. "Şeriat ayaklandı" deyip işin içinden çıkmak isteyenler, olaylar sırasında çekilen jötoğrajları dikkatle incelenmelidirler. O jbtoğraflarda neden yeşil bayrak değil de Türk bayrağı taşındığının ciddi bir tahlilini yapmalıdırlar.
Ertuğrul Özkök / Hürriyet, 4 Temmuz 1993.
Halkta bir hazırlanmışlık olmasa, Aziz Nesin'in Pir Sultan Abdal şenliklerinde söylediği birkaç münasebetsiz cümle bu kadar tepkiye yol açmazdı. Nihayet, "Beyin damarlarının kireçlendiği" izlenimi veren, öte yandan da bir "hırs-ı piri" ile yanıp tutuşan birinin hezeyanları olarak değerlendirilir biterdi.
Oktay Ekşi / Hürriyet, 4 Temmuz 1993.
Express Hajtalık gazete, 2 Temmuz 1994, Sayı: 23.
|